Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, İstanbul'dan Aydın'a motosikletle yola çıkan iki sakat bireyin hikayesini anlatan "800 Kilometre Engelli" adlı belgeselden Hüseyin Eroğlu ile bir araya geliyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Bugün 22 Mayıs 2024 Çarşamba, ben Alper Tolga Akkuş. Bu haftaki programı destekleyen Yurdagül Baybekman'a teşekkür ederek başlamak istiyorum programa. Sakatlar, sakat bireyler hayata karışamıyorlar - hayata karışmayı bırakın, evden bile çıkamıyorlar engeller nedeniyle. Durum ve tespit hepimizin malumu. Peki, desem ki size evden çıkmayı geçtim, iki başlarına bir motora atlayıp Türkiye'nin batısından, İstanbul'dan Aydın'a yola çıkıyorlar. Hatta bununla yetinmiyor ve belgesel yapıyorlar desem, ne düşünürsünüz? Hiç düşünmeyin bence çünkü bu haftaki konumuz böyle bir seyahatin, böyle bir belgeselin, maceranın hikayesi. Konuğum da bu iki başlı seyahatin kahramanlarından birisi olan Hüseyin Eroğlu. Hüseyin Abi diyeceğim ben, daha iki gün önce tanıştık ama telefonda kaynaştık. Artık ona ‘bey’ desem o bana kırılır; darılır diye de ‘abi’ diye sesleneceğim Hüseyin Eroğlu’na. Hüseyin Abi, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldin. Nasılsın, iyi misin?
Hüseyin Eroğlu: Çok teşekkür ederim, sağolasın, samimiyetin için sağol.
A.T.A.: Şimdi, biz önce bir konuğumuzu tanıyoruz; diyoruz ki, sen kimsin, ne yaparsın? Hüseyin Eroğlu kimdir, bugüne kadar ne yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyorsa onun da detayını verirsen öyle başlayalım programa.
H.E.: Valla ben İstanbul doğumluyum, İstanbul'da hep yaşadım. Politik işlerle çok uğraştım, Sakatlar Derneği ile uğraştım, engelli sorunlarıyla çok uğraştım. Sonra gazetecilik yaptım ve emekli olunca da Büyükada'ya yerleştim.
A.T.A.: Hangi politik konular, hangi gazeteler? Böyle esrarlı konuşuyorsun, anlaşılmıyor.
H.E.: Sol siyasi işlerle çok uğraştım yani daha doğrusu olması gerekeni yapmaya çalıştım hayatım boyunca. Sorumluluk duydum bu halka karşı ve onun gereklerini yerine getirmeye çalıştım. BirGün gazetesinden emekli oldum. Hürriyet'te de çalışmıştım çok zaman önce, engellilerle ilgili sayfa da yaptım uzun yıllar her konuda. Editörlük yaptım, röportajlar yaptım ve sonra emekli olunca da dinlenmek için Ada'ya geldim çünkü sakatlık durumu ilerliyor, ilerleyince de sosyal olarak iyi yaşayabileceğim, insanlarla içli dışlı olabileceğim yer olarak seçtim burayı. Hakikaten dediğim gibi de oldu - burada sosyal olarak hayatın dibine vuruyorum yani eğlencesini çıkartıyorum. Güzel bir tarihi var, iyi bir mimarisi var.
A.T.A.: Sakatlığın nedir? Detayını da verebilir misin? Doğuştan mıdır sakatlığın?
Çocuk Felci, Polio
H.E.: Evet, çocuk felci. İki yürüme cihazıyla yürüyordum önceden, bayağı da iyiydim bu konuda, beni tanıyanlar bilir. Şimdi artık bastonlarla yürümek devri bitti, akülü elektrikli araçla burada hayatımı devam ettiriyorum. Fink atıyorum yani Adalar’da.
A.T.A.: Şu an tabi seni görmüyorlar dinleyenler ama ben görüyorum. Tam oturmuyorsun da böyle eğilmiş oturuyorsun. Bu da sakatlığınla mı alakalı bir şey? Onun da detayını verelim istersen.
H.E.: Evet, öyle. Zorunluluktan uzanarak yapıyorum. Falan filan, neyse biz konumuza dönelim.
A.T.A.: Neyse değil abi, bizim konumuz bu, bunu anlatalım yani insanlar bilsinler ne olduğunu durumun çünkü sakat insanlara yapıyoruz programı. Programın sloganı da başta söylediğim gibi, ‘Sağlamcı zihniyete kör topal bir muhalefet’. Benim niyetim bu programda şu; sakatlık dünyanın sonu değil, dünyanın bir gerçeği. Biz sakatız ve böyle olduğumuz için de, ‘Aman Allah'ım bittik, yandık, öldük’ demiyoruz, yaşıyoruz. O yüzden de sakatlığının ne olduğunu bence detaylı verelim ki bizi dinleyen genç bir sakat arkadaşımız hayata küsmüş ise, ‘Hayır, küsmeyeceksin kardeşim’ diye düşünsün. Niyetim o benim aslında.
H.E.: Öyle bir durumumuz yok yani.
A.T.A: Peki, iki tane değnekle yürürken niye böyle dönüştü? Sakatlığının seyri mi böyle oldu?
H.E.: Yok, kollar artık bir zaman sonra taşımaz hale geldi, kollarda bozulmalar meydana gelince, sinir sıkışmaları olunca yani fizik tedavi görmeme rağmen eski gücüne kavuşamadı ama gene de idare ediyorum. Bir de tek yaşıyorum Ada’da.
A.T.A: Evet, aslında benim de benzer hikaye. Ben de İstanbul'da yaşıyordum, emekli oldum 2012'de. Ben de Mersin'deyim. Mersin, İstanbul'a nazaran daha yaşaması rahat bir şehir. Aslında benzer yollara gitmişiz. Ben Adanalı olduğum için de Adana’ya da yakın olması başka bir yönü.
O zaman, hemen programın başında dediğim gibi bir motorla yola çıktılar, bir belgesel yaptılar; 800 Kilometre Engelli belgeseli. Bu belgeseli konuşacağız. 2012 yapımı bir belgesel bu. İki sakat dedim yani Aydın Erkuş ressam ve sen gazeteci - yazar. 12 sene önce çıkmış piyasaya. Bunun öncesinde kimin aklına geldi bu fikir, nasıl oldu, nasıl gelişti? Çekim gününe kadar olanları senden alayım mı abi?
‘İlk Düşünce: Motosikletle İstanbul’dan Katmandu’ya’
H.E.: Olur. Benim aklıma geldi. Aydın Abi de ressam olduğu için bizim gazetede çizimler yapıyordu. Aydın Abi’nin motoru o, sepetli bir motor. Ben sepette, o sürücü. ‘Abi, biz buradan Katmandu’ya gidelim’ dedim ve aslında fikir öyle çıktı. Özcan Yurdalan diye bir arkadaşımız var, onunla konuştuk, ‘Beraber buradan Katmandu’ya gidelim’ dedik. O zaman sağlık durumumuz da iyiydi. Sonra buna sponsor bulamadık, projelendirdik. Sponsor bulamayınca bu biraz küllendi ama sonra tekrardan…
A.T.A: Pardon, hangi yıldı Katmandu fikri? Daha eski o zaman, değil mi?
H.E.: Evet, 2007’deydi.
A.T.A: Beş sene öncesi yani.
H.E.: Evet çünkü ben Aydın Abinin motoruna bindiğimde çok heyecanlandım çünkü motorla seyahat etmek çok müthiş bir duygu veriyor yani 180 derece etrafına bakabiliyorsun, görebiliyorsun, zeminden hızla kayıyorsun ve zemine çok yakınsın. Otomobilde ya da başka bir araçla zemini çok fazla göremiyorsun, etrafı da çok fazla göremiyorsun ama motosiklet öyle bir alet. Ben motosiklet hayranlarına hayran oldum bir daha çünkü onlar başka türlü bir bakış açısını, başka tür bir seyahatin ne kadar keyifli olabileceğini koruyabilmiş insanlar.
A.T.A: Katmandu fikri olmayınca nasıl bu şekle dönüştü projeniz?
H.E.:Ayşe Özver ile sohbet ediyorduk, ‘Beraber yapalım’ dedi Ayşe Özver. Kendisi yapımcımız ve ondan sonra beni Murat Erün ile tanıştırdı. Onlarla şunu tartıştım ben; bir engellinin film yapması yani görsel sanatlarda iddialı bir takım şeyleri çıkartması çok riskli bir şey çünkü engelli insanlara biliyorsunuz hep böyle acıyarak bakılır. Dedim ki, ‘Biz öyle bir film yapmalıyız ki gerçekten film olmalı bu, sıkılmamalı insanlar’. Biz insanların bu acıma hissine karşı mücadele veriyoruz - biz normal yurttaşlarız, biz de seyahat yapabiliriz, biz de keyif alabiliriz hayattan. Bir de 2005 yılında bir Engelliler Yasası çıkmıştı, yedi yıl içerisinde engellilere yönelik her türlü düzeneğin kurulması gerekiyordu yasal olarak.
A.T.A: Türkiye’nin engelsiz olmasına dair bir kabul de aslında bu, onu da söyleyelim.
5378 Sayılı Engelli Hakları Kanunu
H.E.: Önce ismi ‘Özürlüler’ idi biliyorsun, ‘Özürlüler Yazısı’ydı. Biz o dönem Engelli Yasası diye mücadele vere vere sonunda, yakın zamanda ‘Engelliler’ olarak adı değiştirildi. Biz bu yedi yıl içerisinde nelerin değiştiğini, nelerin olduğunu, nelerin olmadığını gözlemleyebilmek için aslında böyle bir yolculuğa çıktık. Ne yazık ki 2012 senesi yani yedi yıl yapılması süresi, hayata geçirme süresi ve birçok yerin değiştirilmediğini gördük, üzüldük, erteleniyor.
A.T.A: Sürekli öteleniyor şu anda, hâlâ öteleniyor. Bir deadline’ı geliyor ama sonra bir daha öteleniyor. Öyle giden bir süreç aslında bu.
H.E.: Evet, bu yasanın denetleyicisi yok, kadük bir yasa aslında. Mesela şöyle örnekleyeyim; askerlik bir zorunluluk ve eğer askere gitmezsen gelirler yani bunu denetleyen bir kurum var - gitmediğini tespit eder ve seni yaka paça askere götürürler ya da paranı alırlar yani bir müeyyidesi var. Engelliler Yasası çıktı ve sonrasında bunu denetleyecek herhangi bir kurum ve kuruluş olmadığı için sürekli insanların niyetine bırakılmış bir yasa bu. O yüzden de hayata bir türlü geçmiyor ve ötelenmek durumunda kalıyor. Çıkmış ama kaç kere ötelenmiş - 2012'den bu yana kaç kere ötelenmiş bu yasanın durumu. Acı bir durum.
A.T.A: Belgeseli siz bu yasa üzerinden mi düşündünüz?
H.E.: Bunu istedik. Hem gezmek istedik, hem de bu filmden insanların bir ders çıkarması gerektiğini düşündük.
A.T.A.: Abi burada bir ara verelim, yola müzikten sonra çıkalım. Daha şimdi planı yaptık, tamam dedik, Katmandu olmuyor ve İstanbul'dan Aydın'a olsun dediniz, yola çıkacaksınız, orada duralım. Biz hep ortalarda bir yerde müzik çalıyoruz ve konuklarımıza soruyoruz müzik ne olsun diye - Ne çalalım bugün, ne istersin, dinleyenlere ne armağan ediyorsun?
H.E.: Sözlerini benim yazdığım bir şarkı var. Metin Kemal Kahraman seslendiriyor; “Kaybolan Kentin Eskicisi”. Onu rica ederim.
A.T.A.: Tamam, o şarkıyı dinliyoruz.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğumuz Hüseyin Eroğlu. Kendisiyle 2012 yılında Aydın Erkuş ile beraber motosikletle yola çıktığı ve belgesel olarak herkesle paylaştığı 800 Kilometre Engelli belgeselini konuşuyoruz. Müzikten önce motoru şarja açmadan önceki duruma kadar gelmiştik ve şimdi yola çıkıyorsunuz. Ben de izledim belgeseli bu arada. Motor, Aydın Abinin. Aydın Abi tamirciye gidip modifiye ediyor motoru, ‘Koltuk değneğini buraya koyacağım, buraya şunu yapın ve şunu şöyle iliştirin’ diyor. Sen de kendine göre ayarlıyorsun ve sana diyor ki, ‘Sen nasıl rahat oturursun Hüseyin?’ Ondan önce konuşuyorsunuz belgeselde, sonra da yola çıkıyorsunuz. Şimdi yolculuk ve belgesel sürecini dinleyelim senden istersen.
800 Kilometre Engelli
H.E.: Yolculuk benim için yepyeni bir şey ve tabi motosikletin sepetinde oturup yola çıkmak bambaşka bir şey. Ama Aydın Abi çok şahane bir adam olduğu için onunla yolculuk yapmak hakikaten çok güzeldi.
A.T.A.: Belgeselde gördüğüm, Aydın Abinin mitolojiye çok hakim olduğuydu, sürekli bir şeyler söylüyor. Zaten belgeselde öyle bir şey de var.
H.E.: Çok iyi bir gözlem. Çünkü Aydın Abi antik çağlar konusunda çalışmalar yapıyor.
A.T.A.: Çanakkale’ye gidiyorsunuz, Truva’yı anlatıyor.
H.E.: Evet, o da var, direkt Herodot’a bağlar. Onunla yolculuk hakikaten çok güzel bir şeydi yani çok özlüyorum hâlâ. Onunla beraber yola çıktık başımıza geleceklerden habersiz ama biz de bunları merak ederek yola çıktık Gelibolu'ya kadar.
A.T.A.: Gelibolu'da İsmet Gökçek ile bi sarmaş dolaş oluyorunuz. O da Ortopedik Özürlüler Federasyonu Onursal Başkanı imiş. O bilgi yazıyor çünkü orada. Ben notumu aldım o arada. Onun da iki bacağı yok gördüğüm kadarıyla, rahatsızlığı öyle bir şey ve belgesel de abi şey değil yani düşünmesin öyle dinleyenler. 90 dakikaya yakın bir süresi var belgeselin ve yani ‘yola çıktık, gittik’ değil - her yerde sakatlığa dair ne varsa değinmişsiniz. Onu da söylemek lazım belki bu anlamda.
H.E.: Evet, şimdi İsmet Abimiz elektrik çarpması sonucu iki bacağını kaybediyor ama aynı sevinçle yaşantısına devam ediyor. Kendisi çok iyi bir aile babası, çok iyi bir eş ve çok keyifli bir insandır. O da emekli olduktan sonra Gelibolu'da yaşamaya devam ediyor hayatına. Yolun güzelliği bu, yola çıkmanın güzelliği bu. Hayat sokaktadır derler ya, doğru bir şey. Yani insanın başına çok ilginç karşılaşmalar getiriyor.
Yolculuk çok güzeldi. Umarım izleyenler de beğenmişlerdir. Müziği de çok güzeldi bu arada. Müziğini Cafer İşleyen yaptı. Ezginin Günlüğü’nden bir arkadaşımız. Cafer ile konuşurken, ‘Cafer’ dedim, ‘Hababam Sınıfı filmini hatırlıyor musun?’ ‘Evet’ dedi. Yani filmin bazı bölümleri üzüntü vericidir, drama tarafı ağırdır. Bazı bölümlerinde de sevinci yükseltir. İşte böyle bir müzik yaptı. Müzik de bazı yerlerde sevinçli, hareketli bölüme geçiyor. Onun müzik terimini bilmiyorum ama bazı bölümlerde de daha ağır çıkıyor. Çok beğenildi, müziği de çok beğenildi. Sonra ödül aldık filmden.
A.T.A.: Nereden aldınız ödülü?
H.E.:TRT Belgesel ödülünü aldık, iki yıl TRT’de gösterildi.
A.T.A.: Hangi yıl aldınız ödülü? Aynı yıl mı, daha sonra mı?
H.E.: 2013 ya da 2012 olabilir.
Heteronormativite ve Sağlamcılık: ‘Sağlam Egemen’ Toplum
A.T.A.: Bir de şu dikkatimi çekti; otellere falan gidiyorsunuz, uygun oda arıyorsunuz ve her yerde diyorlar ki, ‘Bize belediye deseydi böyle şey yapardık. Niye demediler? Şimdi sizi görünce anladık.’ Onu da açalım istersen burada.
H.E.: Yani yasanın denetleyicisi yok. Mesela belediye, bir yer yaparken yangın merdiveni var mı yok mu diye kontrol eder, inşaatını, betonun kalitesini kontrol eder ve proje alınırken buna zorunluluk konulması gerekir. Yani bir otel açılırken her şeyine dikkat eder. Alperciğim, bir de çok önemli bir kesim yani ülkenin 2002 rakamına göre 8,5 milyon engelli insanı var. Engellinin bir siyasi figür olabileceğini, sanatçı olabileceğini, özgür bir birey olabileceğini, düşünebileceğini…
A.T.A.: Ben devam edeyim; evlenebileceğini, çocuk sahibi olabileceğini akıllarına bile getirmiyorlar. Şimdi Sağlamcılık diye bir şey var. Sağlamcılığı duydun mu bilmiyorum? Sağlamcılık; heteronormativite benzeri bir kavram. Heteroseksüellik normdur diye bir algı var ya sağlamcılıkta da yani sakat olman ayrıksı bir şey gibi bir algı.
H.E.: Yani erkek egemen anlayışın hakim olduğu düşüncesi gibi...
A.T.A.:Sağlam Egemen Anlayış diyebiliriz belki de ona.
H.E.: Egemen anlayışa karşı da mücadele vermek gerekiyor. Derneklere çok iş düşüyor bu konuda ama sanatçılara da, televizyonculara da, yapımcılara da… Yasası da çıkmışken hakikaten bu yasanın hayata geçirilebilmesi için, kadük kalmaması için bu yasanın mücadelesini vermek gerekiyor. Düşünebiliyor musun, yasa çıkmış ama uygulayıcısı yok. Tam Türkiye'ye özgü bir durum.
Kültürhane’de ‘800 Kilometre Engelli’ Gösterimi ve Söyleşisi
A.T.A.: Niye bugün seni konuk aldık, onu da ben hemen açıklayayım dinleyicilerimize. 10 Mayıs Cuma günü yapıyoruz bu kaydı ve bu akşam Mersin'de, Kültürhane’de bu belgesel gösterilecek. Seni de konuk alacağız. Belgeseli de Mersinefil; Mersin Sinema Derneği olarak gösteriyoruz. Ben o derneğin bir üyesiyim ve Mersinefi, Culture Civic desteği ile bir proje yürütüyor. Biz de son bir yıldır sinemaya dair belgeseldir, filmdir, etkinliktir, konukların gelmesidir, söyleşidir, paneldir hatta Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre Merkezi’nde sinefilliğe dair bir günlük bir kongre yaptık; ‘Sinemada İnsan ve Mekan: Seyirci ve Salonlar’ başlığı altında ve çok güzel geçti. O kapsamda bu akşam Kültürhane’de belgesel gösterilecek. Seninle yönetmen Murat Erün’ü de konuk alacağız. Moderasyonda da ben ve Alper Hikmet Yılmaz olacak.
Buradan şuna geçeceğim; belgesel çıktı, festivallere gitti. Bu belgeselin festival yolculuğu ve gösterim yolculuğuna dair ne söylemek istersin?
H.E.:TRT’nin yarışmasına katıldı film ve sonra da ödül aldık; ‘Profesyonel Dalda En İyi Film’ seçildi.
A.T.A.: Nerelere gitti? Yurt dışında hiç gösterimi oldu mu? Onları da alalım senden.
H.E.: Bildiğim kadarıyla yurt dışında olmadı ama çeşitli yerlerde gösterildi; üniversitelerde gösterildi, oralara da gittik, söyleşiler yaptık. Film çok sükse yaptı çünkü iki engellinin yola çıkması pek düşünülmeyen bir şey olduğu için çok şaşırdı insanlar. Televizyonlar da buna çok ilgi gösterdi. Mesela biz yola çıkarken CNN - ki o zamanki CNN’den bahsediyorum - canlı yayında bizi uğurladı, öğle haberlerinde yolda bizi buldu; biz bu yola niye çıkıyoruz, iki engelli başınıza neler gelecek gibi sorular sorarak bizi yolcu etmişlerdi. Gazeteciliğe bakar mısı, televizyonculuğa bakar mısın? Yani iki tane engellinin yola çıkması ne kadar kıymetli bir şeymiş. O zamanki CNN yöneticileri açısından söylüyorum; haber değeri bularak bizi haberlerine, canlı yayına çıkarttılar. İşin komik tarafı, yolda giderken de; bir gün evvel, yani iki gün evvel haberleri izleyip, bize el sallayan insanları gördük. Motorcular camiasının olduğunu keşfettim ben mesela.
A.T.A.: Bazı şehirlerde size eşlik de ediyor hatta motorcular, ben de gördüm onu belgeselde.
H.E.: Çok güzel bir dünyaları var. Bizleri hep karşıladılar, şevklendirdiler. Onları da çok heyecanlandırdı. Kendi literatürleri var ve o insanları da çok sevdim doğrusunu istersen.
A.T.A.: Artık sona da geldik ve çok güzel bir sohbet oldu. Çok sağol konuk olduğun için. Bu hafta Sakat Muhabbet’de Murat Erün'ün yönettiği 800 Kilometre Engelli belgeselinin iki sakat kahramanından Hüseyin Eroğlu'nu konuk aldık. Hüseyin Abi, son olarak neler söylemek istiyorsun?
H.E.: Bu Engelliler Yasası'nın hayata geçirilmesi için mücadele vermek gerekiyor, şunu söylemek gerekiyor; insanlar hakikaten engelli. Ben burada pek onu hissetmiyorum ama biraz önce söylediğimiz gibi, evlenebilir, sinema yapabilir, şiir yazabilir, çoluk çocuğu olabilir yani her yurttaşın hakkı olanını onlar da yaşıyor, bu arkadaşlarımız da yaşıyor, biz de yaşıyoruz. Böyle bir ayrımcılığın ortadan kaldırılması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Aslında daha çok lafım bizim engelli arkadaşlara olsun - daha çok mücadele vermek gerekiyor.
A.T.A.: Çok sağol abi. Sakat Muhabbet’de bu hafta Hüseyin Eroğlu'nu konuk aldık dediğim gibi. Şunu soracağım; nereden izlenebiliyor? Şu anda izlemek için bir yer var mı? Onu sormadık bak.
H.E.: Valla YouTube'da herhalde vardır.
A.T.A.: Ben bulamadım. Belki Murat Eren ve ekip biliyordur onun detayını.
H.E.: Evet.
A.T.A.: Bu hafta Sakat Muhabbet’de o belgeselin kahramanlarından Hüseyin Eroğlu’nu konuk aldık. Bu haftaki destekçimiz de Yurdagül Baybekman idi ve ona bir teşekkür edelim. Haftaya görüşmek üzere diyelim, hoşça kalın.